2 Mayıs 2014 Cuma

AFRİKA DAHİL...


Söyleyecek başka bir şeyim yok artık. Unutmak istemiyordum oysa. Güzel kalan yaralar da vardır diyordum. Ama yokmuş. Kırılmış bir kalp seni neden içinde saklar biliyor musun? Bilme! Çünkü uzun zamandır benim için herkes gibisin. Bazı isimlerden sonra ve “herkese selam” dediğim cümledeki herkessin.  “soranlara selam” derken dahi, soranlardan biri olacağını düşünmüyorum. Beni sormak için, bana sormak gelmiyorsa aklına, o aklınla bin yaşa! Bu yazımın senle hiçbir ilgisi yok. Çünkü değişmemek gibi bir lüksümüz yok, çünkü biz çok düşündük ve çok şey tükettik manevi anlamda.

       Senden sonra yazılarıma bir şeyler oldu kabul ediyorum. Ne kadar çabalasam da kelimelerim hissettiklerimi anlatmaya muktedir değil. Pek çok şey pejmürde duruyor sayfanın üzerinde… Kendimi bulmaya ihtiyacım var. Kahretsin diyorum, kahretsin, bunu yine senin yanında yapmak istiyorum. Nasıl mümkün oluyor hem her şeyin bu kadar içinde olup, bunca şeyin dışında kalmayı başarabilmek?  Seni güzel hatırlamak istiyordum. Gerçekten. Halbuki üç defa daha görüşebilsek güzel hatırlanacaksın. Diğer türlüsü zor… Bilirsin sen sebebini. Her şey herkese anlatılmıyor nihayetinde. Ve ben bu hikayenin yalancı balığıyım. İnsanlara sen ve benimle ilgili çok yalanlar uydurdum. Buradan günah çıkartmak istiyorum. Affedin.

Bütün şartlar elverişliyken, bu kadarda uzakta oluşun, hayır yakınken bile bu kadar uzakta oluşun zoruma gidiyor.  Her şeyi bir kenara bırakıp sorası geliyor insanın; neden sevmedin? 

   MUTSUZLUK BUGÜN EPEY BİR DİKİNE UZANIRKEN, BÜTÜN KARA PARÇALARINDA –AFRİKA DAHİL- ÖLEMİYORUM.  Koşarak kendimi terk etmek isterken, hep yaya kalıyorum. Tam şuanda gözlerimi gözlerine merkezlemek isterdim. Şimdi her şey yorgun. Pek bir uykusuzum.

23 Nisan 2014 Çarşamba

DOSTLUĞUN SÖZLÜK ANLAMI

“bugün 23 nisan hep neşeyle doluyor insan” demeyi çok isterdim. Bugün eskilere imrendim. Eski bayramlara, güzel sabahlara ve çocukluğuma. Kocaman özlemler biriktirdim şu zamana kadar geçmişe dair. Bugünkü dostlar olmasaydı kolay olmazdı çoğu şey. Kolay atlatılamazdı onca acı. Kolay kalkmazdı bu külfet omuzlarımdan.
    Bugün artık bizim için ağlama duvarı olan, sevdiğim adamla ilk sarıldığım yer ve çokça ağladığım yer olan mekana gittik. Orası bizim için özeldi çünkü biz aynı yolculuğa teşne olduğumuz şu hayat oyununda hep orada açtık içimizi birbirimize, orada döktük eteğimizdeki taşlarımızı..  bugün ikimizin de taşları ağırdı. Belki de biz şımarık insanlardık. Ama bizler birbirimizin asla sahip olamayacağı kız kardeşlerdik.  Yine çok şey konuşuldu, yine çok dert bitirdik ve yine keşkeleri bir kenara bırakıp “iyi ki” dedik.  İyi ki, iyi ki, iyi ki…
     Sen olmasaydın güzel dost, daha çok acıtırdı gidenler içimi, sen olmasaydın dost, öğrenemezdim kan bağı olmadan da kardeşlere sahip olunabileceğini, sen ilk içki :D (hatırla o günü), ilk sarhoşluk, ilk sigara, ilk ağlanan omuz, ilk utanmadan sıkılmadan anlatılan dertlersin. Diğerleri gibi gitme, gitme ki çok yaşanmışlıklar olsun, çok şey biriktirelim. Ben yine sana anlatayım beni üzen adamın yaptıklarını yine sana “ ben tanımadığım kişilerle tanışmam” diye saçmalayayım. İyi ki varsın. Hep var ol. Hep mutlu ol. Hep çekik gözlü sister olarak kal. Seni çok ama çook seviyorum.





     DİPNOT; Babamı çok seviyorum, bugün bana anlattıklarını çok seviyorum, beni insanlar içinde hüngür hüngür ağlatan adamı çok seviyorum, yaşamayı da sevmek istiyorum. Son olarak güzel kitaplar okuyun, kalbi güzel olan adamlar sevin J sevgilerimle… 

21 Nisan 2014 Pazartesi

OYSA DİYORUM

Ne istediğimi  kendimde bilmiyorum. Hayattan korkuyorum. Hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyorum. Ama gene de hayattan bir şeyler bekliyorum. Her gün  ‘tanrım ne olur bugün son günüm olsun ve artık kavuşalım senle ben diye dua ediyorum. Berbat günler. Ağlamak bile fayda etmiyor. Bütün insanlığa kırgınım, bütün insanlığa kızgınım. Ama bütün buna rağmen kelimelerimi bu denli toparlayabiliyorum. Yalnızım ama buna rağmen   ilk insanların varlığından beri süregelen bu aşk beni artık eskisi kadar aptal yapmıyor. İçimde kelimeler biriktirmekten korkuyorum. Düşüncelerim, fikirlerim, bakış açım için sevebilecek insanlar istiyorum artık hayatımda. Madden değil, manen… Yani zaten sevmek de zahiri bir duygu değildir. Hangi duygu zahiren var oldu ki? Ben hiçbir korkuya dokunamadım henüz. Yahut pişmanlığa, aşka, sevdaya.    Yalnızlığıma küfretmekten başka bir şey gelmiyor elimden.  Yazacak çok şey var ama oralardan değil, aşktan değil, olmamalı… duygularını dizginleyebildiğinde olgunlaşıyor insan. Duygularını dizginlemek zor mu peki? Gecenin köründe arayıp, bir kalbi paramparça etmekte mi sevdaya dahil?
Kurduğun tek bir cümlenin yaşattığı acılar kadar, o simsiyah gölgende boğulacaksın. Boğul. Tanrına ne kadar incittiğini anlatırken yüzün kızarsın. Ben bu yazımı yazarken ağlamaktan gözlerim kızardı. Ama katilimi çok seviyorum. Sevmek yok diyorlar. Nasıl olur ki? Yani mümkün olabilitesi zor şeyler hissettiklerim. Hep senin beceriksizliğinden çocuk. Velhasılı kelam, durumlar böyle.. ne kadar sevmiyorsun beni? Sevmediğin bir yemek önüne konulunca bunu ölsem yemem diyecek kadar mı? biliyorum sevmediğini ama ne kadar?gücüm yok. Tükenmişim. Bu kadar.. hüzün, burukluk, yitirme duygusu ve sevilemeyecek bir kalp fazlası değil.

         Dipnot; alttaki postumda geçerli olan  sözümü tutamayıp, kendime ihanet ettiğim için suçluyum. Besbelli artık sen kaybediyorsun hayalimdeki halini, ah bu cümle ne anlatılmaz bir hüzün içeriyor, besbelli azalıyorsun içimde, oysa diyorum… oysa… 

18 Nisan 2014 Cuma

UZUN ARADAN SONRA ... :)

Nasıl ihmal ettim buraları bu aralar. çok kızıyorum kendime yahu. özlemişim insanların beni okumasını, uzaklardan hiç tanımadığım birileriyle aynı duyguları paylaşmayı ve en çokta yazmayı.. yazmadan olmuyor azizim, hiç olmuyor. insan içine atamıyor ki...
    velhasılı kelam geri döndüm:) ama ne dönüş... değiştim efendiler. çokça hemde.  ve blogumu artık ağlak aşk yazıları yazmak için kullanmayacağım. burası benim özgür olduğum, fikirlerimin yargılanmadığı ve henüz keşfedilmemiş (bu çok önemli) tek yer. burası alabildiğine özgürlük.. burası benim dünyam. eski yazıları silmeyeceğim. günün birinde kitaplaştıracağıma dair sözümü tutarsam gerekli olacaklar. :)
    geleceğe hatıralar bırakmak için, geriye dönüp baktığımda tebesüm edebilmek için ve unutmamak için, yine yeniden, daima :) bir dahaki yazımda görüşmek ümidiyle... :) sevgilerimle..
    DİPNOT: güzel havaları iyi değerlendirin aşık olun, aşk güzeldir, sevmek güzeldir, birinin sizi sevmesi güzeldir :)

31 Ağustos 2013 Cumartesi

FİHİ MAFİH....


Bana “başın her sıkıştığında yanında olacağıma söz veriyorum.” Diyen adamı aradım geçen gün. Zor günlerdi… Açtı. Uyuyordu. Ben onu uykusundan uyandırmıştım. Nasıl kızdım kendime. Uyurken onu izlemenin hayalini kurardım ben. Onu kendim uyandırdığım için, suçlu hissetmiştim. Kırçıllı, uykulu sesiyle bana, beni arayacağını söylemişti. Çünkü ondan önceki gece bana bir çay sözü vardı. Çay samimiyetin simgesiydi ne de olsa. İnanmıştım geleceğine. Bütün gün bekledim.  İki tane de mesaj gönderdim. Gördü ama cevap vermedi. Çok sevdiğim bir şarkının çok sevdiğim bir dizesi aklıma geldi. “iyi günde buradasın, dar günde yoksun neden?”  ama bir hata vardı. İyi günümde de yanında yoktu. Ne doğum günümde, ne mülakatları geçtiğim günde, ne de mezun olduğum günde… Tamda böyle kendi kendimi yerken kitap arasından bir cümle ilişti gözüme. Büyük üstat, çok değerli filozof Mevlana’nın sözü “FİHİ MAFİH” ne varsa içinde.

         Sözün anlamını düşündüm. Kendi hayatıma tesirini, tesadüfen değil, özellikle karşıma çıktığını bu sözün. Ne varsa benim içimdeydi, benim kalbimde. Kimsenin özelliklede çağırdığım zaman gelmeyen adamın, benim ne hissettiğimi umursadığı yoktu…

   Umursanmadığınız birisine karşı ne hissedebilirsiniz? Nefret, öfke, kırgınlık, küskünlük… Ama sevgi olmamalı. Nefretle arasında çok ince bir çizgi olan aşk olmamalı. . Dün gece başımı yastığa koyarken seninle ilgili tebessüm ettirecek hayaller kurmamalıydım. Kim daha suçlu diye soruyorum kendime. Sen mi, ben mi? Bunun bir önemi yok biliyorum ama çağırdığımda gelmeliydin. Özledim mi bende bilmiyorum… Vedalaşmak için sanırım. Artık bir daha asla görüşemeyeceğimizi bildiğim için, sana veda edebilmek için yakınımda olmana ihtiyacım vardı. Yoksun, ama okursun bunu, ben veda şarkımı buradan söylerim sana.

    Kalbinden kimin adının geçtiğini, kimin için “lütfen onu bana yaz, yollarımızı kesiştir.” Diye dua ettiğini biliyorum. Anıların yaşandığı yollardan geçerken içinin nasıl acıdığını da biliyorum.  Sende çok sevdin. Hissediyorum. Vazgeç demiyorum. Ama mutlu olmanı istiyorum.  Bahsettiğim mutluluk yüzünün gülmesi değil, kalbinin gülmesi, hatta her uzvunun hissettiği mutluluktan sarhoş olması.  Bunun için seni seven bir insana şans ver. Bunun artık ben olup olmaması mühim değil. Birini sevmeye çalışırsan mutlu olursun. Biliyorum tavsiyelerime ihtiyacın yok,  ama benim senin mutlu olduğunu bilmeye ihtiyacım var.  Ancak bu şekilde kurtulabilirim senden ve ancak bu şekilde açabilirim kapımı başkalarına. Çocukluk aşkları özeldir, bilirsin. Sende öylesin en nihayetinde. Hiç geçmez, hiç bitmez, evlensen bile kalbindedir o aşk. Peki, ilk aşkın ya gerçek aşksa?  Yani ilk aşkını gerçekten gerçek bir sevgiyle sevmişsen nasıl vazgeçersin? Ben bunun imtihanını vermek üzereyim sanırım.  Benim seni beklediğim gibi beni bekleyen bir adam vardı. Ben senin için neler yaptıysam oda aynısını bana yapmıştı.  Ben senin kadar duygusuz değilim. Defalarca dedim yapamıyorum, sevemiyorum, deniyorum ama olmuyor.  Geçen gün aldım karşıma dedim ki ; “bak ben senin sevgine inanıyorum. Gözlerinden, yanımdaki mahcup tavırlarından, adımlarındaki ahenkten belli sevdiğin. Ama sevmen gereken kalp ben değilim. Gel vazgeç, biz olamayız.” Bana ne dedi biliyor musun? “ hiç çocuğu olmayan bir adamın, ‘Allah evlat acısı vermesin!’ dendiğinde en içten nidasıyla âmin dediğini duydum.  Sen neyin imkânsızlığından, neyin olmazlığından bahsediyorsun?  O an çok benzettim onu kendime. İçimi titretti sözleri.  Sonra düşündüm. Ben sana değil cümleler, defterler eskitmiştim ve bir tek sözüm bile kendimi sevdirmeye yetmemişti, yetmeyecekti biliyorum. Biz hiçbir yolu el ele beraber yürümeyecektik, hiç beraber hafta sonu planlarımız olmayacaktı. Sen hiç benim doğum günüm için sürpriz yapmayacaktın. Hâlbuki ben sırf sen, ilk sen tut diye elimi kimseye tutturmamıştım. İlk sen öp diye, kimseye yanağımı dahi uzatmamıştım.  Çok mu safım, çok mu masum yâda çok mu aptal bunu cevabını sen daha iyi bilirsin.  Benim hayal ettiğim mutlu günler hiç gelmeyecek biliyorum. Ben ne kadar istesem de, dua etsem de gelmeyecek.  Hayat kaçıyor.  Birçok şey bitti hayatımda.  Okul, bitmez dediğim saadet, gitmez dediğim arkadaşlar… Senin peşinde koşarken hayatı yakalayamayacağımı anlıyorum. Aslında ben sana hiç kızmıyorum. Ama kırgınım. Ne yapsam geçmiyor kırgınlığım. Her mesajına gülüyorum, her gün hiç teklemeden sana yazıyorum ama dedim ya fihi mafih ne varsa hepsi benim içimde. Artık sana kendimi anlatmaktan vazgeçiyorum. Seni başkalarına anlatmaktan da vazgeçeceğim. Buruk bir duygu tabi ki. Ama alışacağımı umuyorum. Zira yaşattığın yokluk bana çok şey öğretti. Ama en önemlisi tek taraflı aşkın insanın kendisine dönmesini sağladığını öğrendim.

     Ve sen bana bunları yazdıran kahramanımsın. Bana ben olmayı öğreten kahramanımsın. Beni kısa zamanda da olsa seven, karşılıklı aşkı saman alevi kadar kısa sürede de olsa yaşattıran kahramanımsın. Kahramanlar ölümsüzdür. Ama ben bu hikâyede artık kendimi üzmeyi değil, beni seven insanları mutlu etmeyi seçiyorum.  Sende seni sevenleri mutlu etmeyi seç. Ve saklanan hediyelerin hatırına, ben demeden bana tek başına içilen kahvenin yalnızlığını değil, seninle içilen çayın samimiyetini tattır.  Seni sevmekten değil, kalbimde taşımaktan VAZGEÇİYORUM…   

                                                                                                                            26 Haziran 2013 çarşamba
 
 
 

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Aşkı Geçtik Gözlerini Açabilirsin


Şu an boğazımdaki yumru nasıl geçer? Eskileri unutursam, fotoğraflarına bakmasam, yazışmalarımızı silersem, sana yazmazsam geçer mi? Kurtulmam gereken çok şey var.. önümde yığılan hatıralar var mesela, rengarenk kağıtlarla sana yazdığım iyi dilekler var, defter aralarında hala adın var…  unutamadığım hisler var mesela, seninle konuşurken kalbimin nasıl attığını hatırlıyorum. Ama üzüntü değil hissettiğim. Mutluluk hiç değil.. değişmeye inancım her gün artıyor. Ruhumu yıkamam gerek.  Aşka aşık olmak bir şeyi değiştirmiyor.. bana “yalvarırım hayatını yaşa” dediğini hatırlıyorum bir adamın. Belki de sözünü dinlemeliyim.  Hayatını yaşamaktan kastettiği tabiki de eğlenmek, gönlünce gezmek değil. O adam ondan vazgeçmem için bana böyle diyor. Niye böyle denir ki bir insana? Neden vazgeçmesi için yalvarılır ki? İnsanlar tuhaf..  zira artık halim kalmadı benimde.. artık kovalamayacağım gidenleri, ağlamayacağım. Geçen gün kız kıza otururken ilk defa kendimden utandım. Arkadaşlarımın karşısında ezildim, büzüldüm. İyi niyetine gönülden inandığım bir arkadaşım nasıl olurda bu kadar ezik kalabiliyorsun karşısında dedi. Şaşırdım. Elimdeki bardakla oynadım bir süre. Nasıl yani diyebildim sadece. Nasıl olurda başkalarına karşı bu kadar katı ve sinirli bir insan kendisini zerre tınlamayan bir adamın karşısında bu kadar ezilir dedi. Haklıydı.. o gün eve dönerken hep bunu düşündüm. Gece yatarken bunu düşündüm. Sonra rüyamda o adamı gördüm.  Çok rüya görürüm ama onu görmeyeli çok uzun zaman olmuştu.. elimi tutuyordu. Gülümsüyordu. Ama ben hiçbir şey hissedemiyordum.  Uyanınca da suçlu hissetmedim kendimi. Arkadaşıma vereceğim cevabıda düşünmüştüm. Hemen aradım.

-alo, merhaba hani dün bana bir şey söylemiştin ya ben düşündüm de sen haklısın. Ben neden bunca zaman böyle davranmışım biliyor musun? Beni  yerinin doldurulamayacağına o kadar inandırmış ki, ben hep içimde bir umutla yaşamışım.  Ardını aramışım hep. Mesajda güldüyse sevebilir demişim, mesajıma anında cevap verdiyse benden başka konuştuğu yok demişim, arayınca açmışsa güzel günler yakın demişim. Halbuki mesajıma gülmesi belki de başka bir insan tarafından mutlu edilmiş ve mutluluğunun içine sığamamış olmasının ya da mesajıma anında cevap vermesi bir çok kişiyle konuşuyor olmasının, telefonunu elinden hiç bırakmadığının, aradığımda açması da sadece canının sıkıldığının göstergesiydi.. çünkü insanlar böyleydi. Çünkü insanlar sevmek yerine hep daha fazlasını isterdi. Çünkü insanlar doyumsuzdu… bu yüzden ben artık bu aşktan vazgeçiyorum. Hemde ağlamadan. Vedaya ihtiyaç duymadan.. ha birde son olarak “aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin.” Yazmıştım statüme. Anlamış mıdır sence,üstüne alınmış mıdır? Artık çokta mühim değil. İlk defa şuan kendimi özgür hissediyorum. Yeryüzünde edebiyat seven, güzel gülen, elmacık kemikleri güzel olan adamlar elbette vardır. En azından sevmeyi becerebilen kalplerin olduğuna inanıyorum.  İyi ki o gün beni karşına alıp azarladın. Teşekkür ederim sana.

         Aşkı geçiyoruz… birkaç gün sonra bomboş bir kalple baş başa kalacağız. Değişime olan inancım kuvvetleniyor. İşe ilk olarak upuzun sarı saçlarımı kısacık kestirerek ve o adama aldığım hediyeleri çöpe atarak başlıyorum. Elveda ilk aşkım, ilk kalp kırıklığım, ilk hatam ve ilk pişmanlığım.. mutlu ol bugün ve sonrasında da.. çünkü bela gibi peşinde dolaşan ve seni annenden bile daha çok sevdiğini iddia eden saf, masum kız yok. Beraber tükettik aşkı da, sözleride… 
 
 

1 Temmuz 2013 Pazartesi

geleceğim dese kelimelerden yol yapacağım..

Ağlıyorum.Güvercinler bir bir havalanıyor kalbimden.Doğrulup kalkıyorum.Boş odadaki amaçsız masanın önündeki sandalyeye oturuyorum.Masanın üzerindeki kalemi alıp önümdeki kağıda yazmaya başlıyorum.
Bulutları yazıyorum.Güneş açtığında güzel görüntüler oluşturan bulutları.Sonra ise bu güzellikten eser kalmayan yağmurlu hava bulutlarını yazıyorum.Değişime inanmaya çalışıyorum.Olmuyor.
İnanamayışlarımı yazıyorum.Ümitlerimi yazıyorum.Bekleyişimi yazıyorum.Kağıt bitmiyor.Bir türlü dolmuyor.
Kağıtlar birikiyor,uzun cümleler kuruluyor ama o geri gelmiyor.Geleceğim derse diye kelimelerden yol yapacak kadar güçleniyorum.Gelmiyor.
Kalkıyorum sandalyeden.Masayı yıkıyor,kağıtları dağıtıyorum.Ona yapacağım yolu yok ediyorum.Kayboluyor cümleler.Sandalyeyi kırıyorum.
Bu sefer bir genç intihar ediyor kalbimin tam ortasında.Tekrar ağlıyorum.
Ben onun gelmeyişlerini….küfrediyorum.Duvara sırtımı veriyorum.Günler,aylar yıllar geçiyor.Bir gram eksilmeyen umudumu…küfrediyorum.Affet tanrım ben onu çok seviyorum.
Küfür hiç eksilmemeye başlıyor.Şeytanla arkadaş oluyorum.Nefret artıyor.Ölümler çoğalıyor.Her gün bir genç canına kıyıyor kalbimde.Hay canına yanayım ben kıyamıyorum!
Sinirleniyorum.Gelmiyor.Ölüyorum.Dönmüyor.Bekliyorum babasının şeker alacağına söz veren bir çocuğun bekleyişi gibi.Olmayan sözleri bekliyorum.
Duvarlar yumruklanmak için vardır,yumrukluyorum.
Gidenler dönmek için giderler,o dönmüyor.
Boş oda delirmek için vardır,deliriyorum.
Gözler ağlamak için vardır onu gördüğü her anı silebilme çabasıyla ağlıyorum.
Ve durun diyorum kalbimde intihar eden gençlere.Boğazlar kesilmek için vardır.Affet tanrım.
Kesiyorum.