Üstünden zaman geçince her şey gibi değersiz olacaklardı. Ben de yazdım, hep değerli kalsınlar diye.
-“Sessiz bir çığlık atıyorum bazen kendime. Bunu duymaktan ağladığım zamanlar da kâğıda döküyorum. Kâğıt ağlıyor. Ben yazıyorum. Yaşamak için. Yazmazsam ölürüm.”
Söyleyecek
başka bir şeyim yok artık. Unutmak istemiyordum oysa. Güzel kalan yaralar da
vardır diyordum. Ama yokmuş. Kırılmış bir kalp seni neden içinde saklar biliyor
musun? Bilme! Çünkü uzun zamandır benim için herkes gibisin. Bazı isimlerden
sonra ve “herkese selam” dediğim cümledeki herkessin.“soranlara selam” derken dahi, soranlardan
biri olacağını düşünmüyorum. Beni sormak için, bana sormak gelmiyorsa aklına, o
aklınla bin yaşa! Bu yazımın senle hiçbir ilgisi yok. Çünkü değişmemek gibi bir
lüksümüz yok, çünkü biz çok düşündük ve çok şey tükettik manevi anlamda.
Senden sonra yazılarıma bir şeyler oldu
kabul ediyorum. Ne kadar çabalasam da kelimelerim hissettiklerimi anlatmaya
muktedir değil. Pek çok şey pejmürde duruyor sayfanın üzerinde… Kendimi bulmaya
ihtiyacım var. Kahretsin diyorum, kahretsin, bunu yine senin yanında yapmak
istiyorum. Nasıl mümkün oluyor hem her şeyin bu kadar içinde olup, bunca şeyin
dışında kalmayı başarabilmek?Seni güzel
hatırlamak istiyordum. Gerçekten. Halbuki üç defa daha görüşebilsek güzel
hatırlanacaksın. Diğer türlüsü zor… Bilirsin sen sebebini. Her şey herkese
anlatılmıyor nihayetinde. Ve ben bu hikayenin yalancı balığıyım. İnsanlara sen
ve benimle ilgili çok yalanlar uydurdum. Buradan günah çıkartmak istiyorum.
Affedin.
Bütün şartlar elverişliyken, bu kadarda uzakta oluşun, hayır
yakınken bile bu kadar uzakta oluşun zoruma gidiyor.Her şeyi bir kenara bırakıp sorası geliyor
insanın; neden sevmedin?
MUTSUZLUK BUGÜN EPEY
BİR DİKİNE UZANIRKEN, BÜTÜN KARA PARÇALARINDA –AFRİKA DAHİL- ÖLEMİYORUM.Koşarak kendimi terk etmek isterken, hep yaya
kalıyorum. Tam şuanda gözlerimi gözlerine merkezlemek isterdim. Şimdi her şey
yorgun. Pek bir uykusuzum.
“bugün 23
nisan hep neşeyle doluyor insan” demeyi çok isterdim. Bugün eskilere imrendim. Eski
bayramlara, güzel sabahlara ve çocukluğuma. Kocaman özlemler biriktirdim şu
zamana kadar geçmişe dair. Bugünkü dostlar olmasaydı kolay olmazdı çoğu şey. Kolay
atlatılamazdı onca acı. Kolay kalkmazdı bu külfet omuzlarımdan.
Bugün artık bizim için ağlama duvarı olan,
sevdiğim adamla ilk sarıldığım yer ve çokça ağladığım yer olan mekana gittik. Orası
bizim için özeldi çünkü biz aynı yolculuğa teşne olduğumuz şu hayat oyununda
hep orada açtık içimizi birbirimize, orada döktük eteğimizdeki taşlarımızı.. bugün ikimizin de taşları ağırdı. Belki de biz
şımarık insanlardık. Ama bizler birbirimizin asla sahip olamayacağı kız kardeşlerdik.
Yine çok şey konuşuldu, yine çok dert bitirdik
ve yine keşkeleri bir kenara bırakıp “iyi ki” dedik. İyi ki, iyi ki, iyi ki…
Sen olmasaydın güzel dost, daha
çok acıtırdı gidenler içimi, sen olmasaydın dost, öğrenemezdim kan bağı olmadan
da kardeşlere sahip olunabileceğini, sen ilk içki :D (hatırla o günü), ilk
sarhoşluk, ilk sigara, ilk ağlanan omuz, ilk utanmadan sıkılmadan anlatılan
dertlersin. Diğerleri gibi gitme, gitme ki çok yaşanmışlıklar olsun, çok şey
biriktirelim. Ben yine sana anlatayım beni üzen adamın yaptıklarını yine sana “
ben tanımadığım kişilerle tanışmam” diye saçmalayayım. İyi ki varsın. Hep var
ol. Hep mutlu ol. Hep çekik gözlü sister olarak kal. Seni çok ama çook
seviyorum.
DİPNOT; Babamı çok seviyorum, bugün bana
anlattıklarını çok seviyorum, beni insanlar içinde hüngür hüngür ağlatan adamı
çok seviyorum, yaşamayı da sevmek istiyorum. Son olarak güzel kitaplar okuyun,
kalbi güzel olan adamlar sevin J sevgilerimle…
Ne istediğimi
kendimde bilmiyorum. Hayattan korkuyorum. Hayattan kaçıp uzaklaşmak
istiyorum. Ama gene de hayattan bir şeyler bekliyorum. Her gün ‘tanrım ne olur bugün son günüm olsun ve
artık kavuşalım senle ben diye dua ediyorum. Berbat günler. Ağlamak bile fayda
etmiyor. Bütün insanlığa kırgınım, bütün insanlığa kızgınım. Ama bütün buna
rağmen kelimelerimi bu denli toparlayabiliyorum. Yalnızım ama buna rağmen ilk
insanların varlığından beri süregelen bu aşk beni artık eskisi kadar aptal
yapmıyor. İçimde kelimeler biriktirmekten korkuyorum. Düşüncelerim,
fikirlerim, bakış açım için sevebilecek insanlar istiyorum artık hayatımda.
Madden değil, manen… Yani zaten sevmek de zahiri bir duygu değildir. Hangi
duygu zahiren var oldu ki? Ben hiçbir korkuya dokunamadım henüz. Yahut
pişmanlığa, aşka, sevdaya. Yalnızlığıma küfretmekten başka bir şey
gelmiyor elimden. Yazacak çok şey var
ama oralardan değil, aşktan değil, olmamalı… duygularını dizginleyebildiğinde
olgunlaşıyor insan. Duygularını dizginlemek zor mu peki? Gecenin köründe
arayıp, bir kalbi paramparça etmekte mi sevdaya dahil?
Kurduğun tek bir
cümlenin yaşattığı acılar kadar, o simsiyah gölgende boğulacaksın. Boğul.
Tanrına ne kadar incittiğini anlatırken yüzün kızarsın. Ben bu yazımı yazarken ağlamaktan gözlerim kızardı. Ama katilimi
çok seviyorum. Sevmek yok diyorlar. Nasıl olur ki? Yani mümkün olabilitesi zor
şeyler hissettiklerim. Hep senin beceriksizliğinden çocuk. Velhasılı kelam,durumlar böyle.. ne kadar
sevmiyorsun beni? Sevmediğin bir yemek önüne konulunca bunu ölsem yemem diyecek
kadar mı? biliyorum sevmediğini ama ne kadar?gücüm yok. Tükenmişim. Bu kadar..
hüzün, burukluk, yitirme duygusu ve sevilemeyecek bir kalp fazlası değil.
Dipnot; alttaki postumda geçerli olan sözümü tutamayıp, kendime ihanet ettiğim için
suçluyum. Besbelli artık sen kaybediyorsun hayalimdeki
halini, ah bu cümle ne anlatılmaz bir hüzün içeriyor, besbelli azalıyorsun
içimde, oysa diyorum… oysa…
Nasıl ihmal ettim buraları bu aralar. çok kızıyorum kendime yahu. özlemişim insanların beni okumasını, uzaklardan hiç tanımadığım birileriyle aynı duyguları paylaşmayı ve en çokta yazmayı.. yazmadan olmuyor azizim, hiç olmuyor. insan içine atamıyor ki...
velhasılı kelam geri döndüm:) ama ne dönüş... değiştim efendiler. çokça hemde. ve blogumu artık ağlak aşk yazıları yazmak için kullanmayacağım. burası benim özgür olduğum, fikirlerimin yargılanmadığı ve henüz keşfedilmemiş (bu çok önemli) tek yer. burası alabildiğine özgürlük.. burası benim dünyam. eski yazıları silmeyeceğim. günün birinde kitaplaştıracağıma dair sözümü tutarsam gerekli olacaklar. :)
geleceğe hatıralar bırakmak için, geriye dönüp baktığımda tebesüm edebilmek için ve unutmamak için, yine yeniden, daima :) bir dahaki yazımda görüşmek ümidiyle... :) sevgilerimle..
DİPNOT: güzel havaları iyi değerlendirin aşık olun, aşk güzeldir, sevmek güzeldir, birinin sizi sevmesi güzeldir :)
Bana “başın her sıkıştığında yanında olacağıma söz
veriyorum.” Diyen adamı aradım geçen gün. Zor günlerdi… Açtı. Uyuyordu. Ben onu
uykusundan uyandırmıştım. Nasıl kızdım kendime. Uyurken onu izlemenin hayalini
kurardım ben. Onu kendim uyandırdığım için, suçlu hissetmiştim. Kırçıllı,
uykulu sesiyle bana, beni arayacağını söylemişti. Çünkü ondan önceki gece bana
bir çay sözü vardı. Çay samimiyetin simgesiydi ne de olsa. İnanmıştım geleceğine.
Bütün gün bekledim.İki tane de mesaj
gönderdim. Gördü ama cevap vermedi. Çok sevdiğim bir şarkının çok sevdiğim bir
dizesi aklıma geldi. “iyi günde buradasın, dar günde yoksun neden?”ama bir hata vardı. İyi günümde de yanında
yoktu. Ne doğum günümde, ne mülakatları geçtiğim günde, ne de mezun olduğum
günde… Tamda böyle kendi kendimi yerken kitap arasından bir cümle ilişti gözüme.
Büyük üstat, çok değerli filozof Mevlana’nın sözü “FİHİ MAFİH” ne varsa içinde.
Sözün
anlamını düşündüm. Kendi hayatıma tesirini, tesadüfen değil, özellikle karşıma
çıktığını bu sözün. Ne varsa benim içimdeydi, benim kalbimde. Kimsenin
özelliklede çağırdığım zaman gelmeyen adamın, benim ne hissettiğimi umursadığı
yoktu…
Umursanmadığınız
birisine karşı ne hissedebilirsiniz? Nefret, öfke, kırgınlık, küskünlük… Ama
sevgi olmamalı. Nefretle arasında çok ince bir çizgi olan aşk olmamalı. . Dün
gece başımı yastığa koyarken seninle ilgili tebessüm ettirecek hayaller
kurmamalıydım. Kim daha suçlu diye soruyorum kendime. Sen mi, ben mi? Bunun bir
önemi yok biliyorum ama çağırdığımda gelmeliydin. Özledim mi bende bilmiyorum… Vedalaşmak
için sanırım. Artık bir daha asla görüşemeyeceğimizi bildiğim için, sana veda
edebilmek için yakınımda olmana ihtiyacım vardı. Yoksun, ama okursun bunu, ben
veda şarkımı buradan söylerim sana.
Kalbinden kimin adının geçtiğini, kimin
için “lütfen onu bana yaz, yollarımızı kesiştir.” Diye dua ettiğini biliyorum.
Anıların yaşandığı yollardan geçerken içinin nasıl acıdığını da biliyorum.Sende çok sevdin. Hissediyorum. Vazgeç
demiyorum. Ama mutlu olmanı istiyorum.Bahsettiğim mutluluk yüzünün gülmesi değil, kalbinin gülmesi, hatta her uzvunun
hissettiği mutluluktan sarhoş olması.Bunun için seni seven bir insana şans ver. Bunun artık ben olup olmaması
mühim değil. Birini sevmeye çalışırsan mutlu olursun. Biliyorum tavsiyelerime
ihtiyacın yok,ama benim senin mutlu
olduğunu bilmeye ihtiyacım var.Ancak bu
şekilde kurtulabilirim senden ve ancak bu şekilde açabilirim kapımı
başkalarına. Çocukluk aşkları özeldir, bilirsin. Sende öylesin en nihayetinde.
Hiç geçmez, hiç bitmez, evlensen bile kalbindedir o aşk. Peki, ilk aşkın ya
gerçek aşksa?Yani ilk aşkını gerçekten
gerçek bir sevgiyle sevmişsen nasıl vazgeçersin? Ben bunun imtihanını vermek üzereyim
sanırım.Benim seni beklediğim gibi beni
bekleyen bir adam vardı. Ben senin için neler yaptıysam oda aynısını bana
yapmıştı.Ben senin kadar duygusuz
değilim. Defalarca dedim yapamıyorum, sevemiyorum, deniyorum ama olmuyor.Geçen gün aldım karşıma dedim ki ; “bak ben
senin sevgine inanıyorum. Gözlerinden, yanımdaki mahcup tavırlarından,
adımlarındaki ahenkten belli sevdiğin. Ama sevmen gereken kalp ben değilim. Gel
vazgeç, biz olamayız.” Bana ne dedi biliyor musun? “ hiç çocuğu olmayan bir
adamın, ‘Allah evlat acısı vermesin!’ dendiğinde en içten nidasıyla âmin
dediğini duydum.Sen neyin imkânsızlığından,
neyin olmazlığından bahsediyorsun?O an
çok benzettim onu kendime. İçimi titretti sözleri.Sonra düşündüm. Ben sana değil cümleler,
defterler eskitmiştim ve bir tek sözüm bile kendimi sevdirmeye yetmemişti,
yetmeyecekti biliyorum. Biz hiçbir yolu el ele beraber yürümeyecektik, hiç
beraber hafta sonu planlarımız olmayacaktı. Sen hiç benim doğum günüm için
sürpriz yapmayacaktın. Hâlbuki ben sırf sen, ilk sen tut diye elimi kimseye
tutturmamıştım. İlk sen öp diye, kimseye yanağımı dahi uzatmamıştım.Çok mu safım, çok mu masum yâda çok mu aptal
bunu cevabını sen daha iyi bilirsin.Benim hayal ettiğim mutlu günler hiç gelmeyecek biliyorum. Ben ne kadar istesem
de, dua etsem de gelmeyecek.Hayat
kaçıyor.Birçok şey bitti
hayatımda.Okul, bitmez dediğim saadet,
gitmez dediğim arkadaşlar… Senin peşinde koşarken hayatı yakalayamayacağımı
anlıyorum. Aslında ben sana hiç kızmıyorum. Ama kırgınım. Ne yapsam geçmiyor
kırgınlığım. Her mesajına gülüyorum, her gün hiç teklemeden sana yazıyorum ama
dedim ya fihi mafih ne varsa hepsi benim içimde. Artık sana kendimi anlatmaktan
vazgeçiyorum. Seni başkalarına anlatmaktan da vazgeçeceğim. Buruk bir duygu tabi
ki. Ama alışacağımı umuyorum. Zira yaşattığın yokluk bana çok şey öğretti. Ama
en önemlisi tek taraflı aşkın insanın kendisine dönmesini sağladığını öğrendim.
Ve sen bana bunları yazdıran
kahramanımsın. Bana ben olmayı öğreten kahramanımsın. Beni kısa zamanda da olsa
seven, karşılıklı aşkı saman alevi kadar kısa sürede de olsa yaşattıran
kahramanımsın. Kahramanlar ölümsüzdür. Ama ben bu hikâyede artık kendimi üzmeyi
değil, beni seven insanları mutlu etmeyi seçiyorum.Sende seni sevenleri mutlu etmeyi seç. Ve
saklanan hediyelerin hatırına, ben demeden bana tek başına içilen kahvenin
yalnızlığını değil, seninle içilen çayın samimiyetini tattır.Seni
sevmekten değil, kalbimde taşımaktan VAZGEÇİYORUM…
Şu an boğazımdaki yumru nasıl geçer? Eskileri unutursam,
fotoğraflarına bakmasam, yazışmalarımızı silersem, sana yazmazsam geçer mi? Kurtulmam
gereken çok şey var.. önümde yığılan hatıralar var mesela, rengarenk kağıtlarla
sana yazdığım iyi dilekler var, defter aralarında hala adın var…unutamadığım hisler var mesela, seninle
konuşurken kalbimin nasıl attığını hatırlıyorum. Ama üzüntü değil hissettiğim. Mutluluk
hiç değil.. değişmeye inancım her gün artıyor. Ruhumu yıkamam gerek. Aşka aşık olmak bir şeyi değiştirmiyor.. bana “yalvarırım
hayatını yaşa” dediğini hatırlıyorum bir adamın. Belki de sözünü
dinlemeliyim.Hayatını yaşamaktan
kastettiği tabiki de eğlenmek, gönlünce gezmek değil. O adam ondan vazgeçmem
için bana böyle diyor. Niye böyle denir ki bir insana? Neden vazgeçmesi için
yalvarılır ki? İnsanlar tuhaf..zira
artık halim kalmadı benimde.. artık kovalamayacağım gidenleri, ağlamayacağım. Geçen
gün kız kıza otururken ilk defa kendimden utandım. Arkadaşlarımın karşısında
ezildim, büzüldüm. İyi niyetine gönülden inandığım bir arkadaşım nasıl olurda
bu kadar ezik kalabiliyorsun karşısında dedi. Şaşırdım. Elimdeki bardakla
oynadım bir süre. Nasıl yani diyebildim sadece. Nasıl olurda başkalarına karşı
bu kadar katı ve sinirli bir insan kendisini zerre tınlamayan bir adamın
karşısında bu kadar ezilir dedi. Haklıydı.. o gün eve dönerken hep bunu
düşündüm. Gece yatarken bunu düşündüm. Sonra rüyamda o adamı gördüm.Çok rüya görürüm ama onu görmeyeli çok uzun
zaman olmuştu.. elimi tutuyordu. Gülümsüyordu. Ama ben hiçbir şey
hissedemiyordum.Uyanınca da suçlu
hissetmedim kendimi. Arkadaşıma vereceğim cevabıda düşünmüştüm. Hemen aradım.
-alo, merhaba hani dün bana bir şey söylemiştin ya ben
düşündüm de sen haklısın. Ben neden bunca zaman böyle davranmışım biliyor musun?
Beni yerinin doldurulamayacağına o kadar
inandırmış ki, ben hep içimde bir umutla yaşamışım.Ardını aramışım hep. Mesajda güldüyse
sevebilir demişim, mesajıma anında cevap verdiyse benden başka konuştuğu yok
demişim, arayınca açmışsa güzel günler yakın demişim. Halbuki mesajıma gülmesi
belki de başka bir insan tarafından mutlu edilmiş ve mutluluğunun içine
sığamamış olmasının ya da mesajıma anında cevap vermesi bir çok kişiyle
konuşuyor olmasının, telefonunu elinden hiç bırakmadığının, aradığımda açması
da sadece canının sıkıldığının göstergesiydi.. çünkü insanlar böyleydi. Çünkü insanlar
sevmek yerine hep daha fazlasını isterdi. Çünkü insanlar doyumsuzdu… bu yüzden
ben artık bu aşktan vazgeçiyorum. Hemde ağlamadan. Vedaya ihtiyaç duymadan.. ha
birde son olarak “aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin.” Yazmıştım statüme.
Anlamış mıdır sence,üstüne alınmış mıdır? Artık çokta mühim değil. İlk defa
şuan kendimi özgür hissediyorum. Yeryüzünde edebiyat seven, güzel gülen,
elmacık kemikleri güzel olan adamlar elbette vardır. En azından sevmeyi
becerebilen kalplerin olduğuna inanıyorum.İyi ki o gün beni karşına alıp azarladın. Teşekkür ederim sana.
Aşkı geçiyoruz…
birkaç gün sonra bomboş bir kalple baş başa kalacağız. Değişime olan inancım
kuvvetleniyor. İşe ilk olarak upuzun sarı saçlarımı kısacık kestirerek ve o
adama aldığım hediyeleri çöpe atarak başlıyorum. Elveda ilk aşkım, ilk kalp
kırıklığım, ilk hatam ve ilk pişmanlığım.. mutlu ol bugün ve sonrasında da.. çünkü
bela gibi peşinde dolaşan ve seni annenden bile daha çok sevdiğini iddia eden
saf, masum kız yok. Beraber tükettik aşkı da, sözleride…
Ağlıyorum.Güvercinler bir bir havalanıyor kalbimden.Doğrulup kalkıyorum.Boş odadaki amaçsız masanın önündeki sandalyeye oturuyorum.Masanın üzerindeki kalemi alıp önümdeki kağıda yazmaya başlıyorum.
Bulutları yazıyorum.Güneş açtığında güzel görüntüler oluşturan bulutları.Sonra ise bu güzellikten eser kalmayan yağmurlu hava bulutlarını yazıyorum.Değişime inanmaya çalışıyorum.Olmuyor.
İnanamayışlarımı yazıyorum.Ümitlerimi yazıyorum.Bekleyişimi yazıyorum.Kağıt bitmiyor.Bir türlü dolmuyor.
Kağıtlar birikiyor,uzun cümleler kuruluyor ama o geri gelmiyor.Geleceğim derse diye kelimelerden yol yapacak kadar güçleniyorum.Gelmiyor.
Kalkıyorum sandalyeden.Masayı yıkıyor,kağıtları dağıtıyorum.Ona yapacağım yolu yok ediyorum.Kayboluyor cümleler.Sandalyeyi kırıyorum.
Bu sefer bir genç intihar ediyor kalbimin tam ortasında.Tekrar ağlıyorum.
Ben onun gelmeyişlerini….küfrediyorum.Duvara sırtımı veriyorum.Günler,aylar yıllar geçiyor.Bir gram eksilmeyen umudumu…küfrediyorum.Affet tanrım ben onu çok seviyorum.
Küfür hiç eksilmemeye başlıyor.Şeytanla arkadaş oluyorum.Nefret artıyor.Ölümler çoğalıyor.Her gün bir genç canına kıyıyor kalbimde.Hay canına yanayım ben kıyamıyorum!
Sinirleniyorum.Gelmiyor.Ölüyorum.Dönmüyor.Bekliyorum babasının şeker alacağına söz veren bir çocuğun bekleyişi gibi.Olmayan sözleri bekliyorum.
Duvarlar yumruklanmak için vardır,yumrukluyorum.
Gidenler dönmek için giderler,o dönmüyor.
Boş oda delirmek için vardır,deliriyorum.
Gözler ağlamak için vardır onu gördüğü her anı silebilme çabasıyla ağlıyorum.
Ve durun diyorum kalbimde intihar eden gençlere.Boğazlar kesilmek için vardır.Affet tanrım.
Kesiyorum.